"Ahlakın temeli ne zaman dine dayandırılsa, adalet ne zaman ilahi otoriteye bağımlı hale getirilse, en ahlaksız, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mazur gösterip yaygınlaştırmanın yolu açılmış demektir."
Klasik Alman filozoflarından Ludwig Feuerbach’ın bu sözüyle başlamak istedim. Çünkü ülkede yaşanan, artık vukuat-ı adiyeden olan; din sömürüsü, yolsuzluk, rüşvet, fuhuş, yalan-dolan, iftira, mafya, kumpas, taciz, tecavüz, cinayet haberleri bu sözü doğrular nitelikteydi…
Çok değil, 5-6 yıl öncesinde bir siyasetçi, partisinin bir il toplantısında, yerel seçimlerdeki adayına oy isterken; “Adayımıza vereceğiniz destek, yarın Ruz-i Mahşerde (Kıyamet Günü) berat (kurtuluş) belgelerinizden biri olacak’’ demişti…
Hz. Peygamber'in bile kimseye Ruz-i Mahşer için berat vermediği bir dinde, bir siyasetçi çıkıyor ve kendisini Ruz-i Mahşer için berat belgesi vermekle yetkilendiriyordu...
‘’Tek hurmayla beslenen peygamber." ve "Yamalı cübbe giyen Ömer." hikayeleriyle halkı kandırıp, kendileri için saraylar, villalar inşa ettiler. Haram lokma yerken besmele çektiler. Dün komşusu açlıktan ölürken, bugün cenazesinde kurban kestiler. Camide olup ayakkabılarını düşünmektense, yolda yürüyüp Allah'ı düşünmeyi tercih eden insanlar ülkesi oldu.
1 kg et yiyen, 100 gram alana “şükret “diyor. 100 gram alan, “bunu bulamayan da var “diyor.
Bulamayan da “Allah beni sınıyor “diyor…
Sarma tütün içmekten bıyıkları sararmış emekli, Marlboro içtiği yılları kötülüyor...
Zulmeden dindardan daha kötüsü, ‘’zalim bizdendir" diye susan dindardır...
Hiçbir diktatörün elinde tutsak olmak istemiyorsa insan sadece bir şey yapmalı: ‘’okumalı’’…
Çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor…
Kitapların gölgesinde büyütemediğiniz bir nesli, kavgaların ve savaşların gölgesinde yaşamaktan kurtaramazsınız. Okudukça, ne kadar cahil olduğunuzu anlatan tek araçtır kitaplar...
Bu bağlamda, Orta Çağ karanlığında takılı kalmış ‘’kindar ve dindar nesil yetiştirme’’ heveslilerine atıfla; Galileo Galilei’nin günümüzde de geçerliliğini koruyan sözünü anımsaylım
‘'Hiçbir kin, cahilin bilime duyduğu kinden daha büyük olamaz.’'
Hem Galileo'nun bu sözünün hem de Bruno'nun; "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." sözünün değerini, aradan yıllar geçse de hemen hemen her gün meydanlarda, TV'lerde, basında görüyor, duyuyor ve okuyoruz...
Giordano Bruno, evrenin sonsuz olduğuna ve birçok dünyayla dolu olduğuna inanıyordu. Ayrıca, tüm maddelerin temel bir birliğin parçası olduğu bir dünya teorisini savunurken, felsefeyi seçkinlerin disiplini, dini ise cahiller için bir eğitim olarak görüyordu.
Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi.
Yedi yıl süren zindan yaşamı ve mahkûm edildiği ölüm cezasına rağmen örnek cesareti ve düşüncelerine ihanet etmek yerine, engizisyon ateşinde yanmayı yeğledi. Bugün, bronzdan heykelinin bulunduğu Roma Campo Di Fiori Meydanı’nda, savunduğu düşünceleri yüzünden 17 Şubat 1600’de, ‘’Ruhu bile susmaz.’’ korkusuyla, öncesinde dili kesilerek diri diri yakıldı.
“Zaman her şeyi alır ve her şeyi verir.” diyen Bruno’ya Vatikan, ‘Hristiyan tarihinin üzücü bir bölümü, korkunç bir ölüm’ ifadeleri ile yüzyıllar sonra itibarını geri verse de ‘’Bruno yandı,
biz aydınlandık…’’
Savunduğu fikirler uğruna ölümü göze alabilen nadir insanlardan biriydi Giordano Bruno. Yine, gençleri ifsat ettiği gerekçesiyle idama mahkûm edilen ve kimseye eyvallah etmeden kendisine sunulan baldıran zehrini içerek tereddütsüz ölüme giden Socrates gibi cesur insanlar her daim azınlıkta kalmıştır. Kendileri gibi düşünen, yeniliklerden, köklü değişikliklerden korkmayan, insanlığın iyiliği, gelişimi için kendi maddi manevi menfaatlerinden vazgeçebilecek insanlar çoğunlukta olsaydı eğer; böyle cesur insanlar öldürülmez, aksine sahip çıkılır, el üstünde tutulurlardı.
Bir teselli olarak şunu da söylemek gerekir ki tarih, kendilerine kötülük edenleri değersizleştirip silerken, Giordano Bruno gibi değerli insanların hakkını er ya da geç teslim etmiştir etmeye de devam edecektir…
Kendilerine derin bir saygı, cesaretlerine büyük hayranlık duyduğum bu özel insanlar sayesindedir ki insanlık bilgiye dayalı çağdaş toplum olma yönünde büyük adımlar atmıştır. Öte yandan: bir tarafta savundukları fikirler uğruna ölmeyi göze almış insanlar, diğer yanda "Aman ağzımızın tadı kaçmasın.’’, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın." diyenler.
Böylesine uçlarda olmak gerekmiyor. Mücadele etmeyi göze almak kâfidir.
Zira insan olmanın yegâne anlamı budur.
Suyun üstünde bile yürüseniz, ‘’Yüzme bilmiyor.’’ diye eleştirenler her daim olacaktır. O nedenle siz işinize bakın. Kişisel bütünlüğün bir anlam ifade edebilmesi için evrensel değerlerin toplumun kültüründe yaşaması gerekir. Yaşanabilir, güzel bir geleceği yaratmak, değerleri yaşamak ve yaşatmakla mümkündür.
Onlar, cennete gitmek için bu dünyayı cehenneme çeviriyorlar…
Biz ise dünyayı cennete çevirmek için onların cehenneminde direniyoruz…
Sevgi ve sağlıcakla kalın dostlar…