Yanlış yöne giden trene bindiğinizde ters yöne koşmanızın hiçbir anlamı yoktur. Faydası da!
Doğru olan, en yakın durakta o trenden inip, karşıdan gelen trene binmektir!
12 Eylül 2010. Anayasa'da yirmi altı maddelik değişikliği içeren paket, TBMM’de kabulü sonrası Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından referanduma sunuldu.
Referandumda "Evet" cephesinin ana gücü AKP, SP ve BBP destekçisiydi.
"Hayır" cephesinde baş aktör ana muhalefet CHP, destekçi ise MHP. Daha küçük sol parti ve örgütlerin önemli bir bölümü de kampanyada yer aldı.
"12 Eylül ile yüzleşmek için, 12 Eylül üzerindeki dokunulmazlık zırhını kaldırmak için 'Evet' diyoruz. Bu ülkede bir daha darbelerin yaşanmaması, ülkenin geleceğinin karartılmaması için, demokrasinin kesintiye uğramaması için 'Evet' diyoruz. Büyük Türkiye, güçlü Türkiye, ‘’itibarlı’’ (!) Türkiye için 'Evet' diyoruz.'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
‘’Mezardakilere bile 'Evet' oyu kullandırmak lazım.’’ Fethullah Gülen.
CHP AKP'yi, 'yeni Anayasa ile yargıyı tamamen denetimi altına alma planı yapmakla' suçluyordu.
Devlet Bahçeli paketin ‘'AKP, AB ve ABD'nin istekleri doğrultusunda yapıldığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üniter siyasi yapısı ve kimliğine uymadığını, AKP'nin de demokrasi kisvesi altında sunduğu açılımın, esasında bir AKP-PKK projesi olduğunu’' belirtiyordu.
Aralarında aydın, yazar, hukukçu, sanatçı, öğretim üyesi ve siyasi eylemcilerin bulunduğu 'yetmez ama evetciler', eksik olmakla birlikte yeni anayasanın Türkiye'de demokratik hak ve özgürlükler açısından ileri bir adım olduğunu, 12 Eylül Anayasasında bir gedik açacağını savunarak destek veriyordu.
Sonuç: %42,12 hayır oyuna karşı %57,88 evet…
‘’ATI ALDILAR!’’
Avrupa Birliği sonuçtan memnundu. Birliğin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Štefan Füle, Türkiye'de referandumun sonucunu "doğru yönde atılan bir adım" olarak nitelendirdi. Sonucun demokrasi ve temel hürriyetleri de kuvvetlendireceğini, halkın 'askerî darbelerin geri geleceği korkusuna' son verdiğini söyledi.
Seçim günü, sandıklar açılmadan önceki en önemli haber, gazetecilerin Kemal Kılıçdaroğlu'nun oy kullandığını görüntüleyememesiydi. Zira CHP lideri, oy kullanamamıştı!...
16 Nisan 2017. Anayasası'nın 18 maddesi üzerindeki değişiklikler oylandı. Referandum sonucu, %48,59 hayır oyuna karşı, AK Parti ve MHP ortaklığının %51,41 evet oyu ile anayasa değişiklikleri kabul edildi. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçti…
‘’ÜSKÜDAR’I GEÇTİLER !’’
Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca deneyip farklı bir sonuç almayı beklemekti.
Demokrasi, inilmesi gereken durağa gelindiğinde inilen bir tramvaydı. 2010 ve 2017 Anayasa değişikliği referandumları ile demokrasinin araçlarından birisi olan seçim yöntemi kullanılarak tramvaydan önce inildi, sonra tekrar binildi. 2017'de tramvaydan tamamen inildi! ....
Ve bu anayasayla birlikte, yargı başta olmak üzere, devletin tüm kademelerini denetimi alma olanağı yakalanmış, Türk tipi bir başkanlık sisteminin önünü açılmış oldu…
2017 yılından bu yana da tek parti, tek adam rejiminin tamamen yerleşik ve değişmez kılınması için yapılmakta olanları izlemekle yetiniyoruz!...
Türkiye halkının yarısından azıcık fazlası, 2010 ve 2017 duraklarında bu yanlış yöne giden trenden inip doğru trene binseydi eğer, bugün hemen her şey çok daha farklı olacaktı...
"Anayasayı tanımıyorum, saygı da duymuyorum" cümlesinde vücut bulmaya çalışan tek adam rejiminin inşası için; son birkaç aydır, önünde tek engel olarak görünen CHP'yi etkisiz kılmak ve hatta kapatmak adına her şey yapılıyor. Kanunsuz, haksız, illegal, ahlak ve vicdan dışı.
Liberal solculara, Kürt siyasal hareketine ve omurgasız-işbirlikçi CHP'lilere söylenecek tek şey vardır; ‘’Birlikte iyi iş çıkardınız.’’...
Yaptıkları, fazlasıyla yapacak olduklarının teminatı gibi karşımızda duran ‘’yapı’’ bir Amerikan projesiydi. Onu iktidara taşıyan, iktidarda tutan güç ve güce hizmet edenler işlerini yapıyor. Fakat asıl sorun çok daha önemli ve farklı. Sorun, Türkiye'ye çökmeye çalışan emperyalist güçlerin AKP'yi kullanarak, çökmeye direnenleri yok etme çabasıdır.
Sorun, bu beladan ülkenin nasıl kurtulacağıdır…
Ama çok daha trajikomik olan bir şey var...
Kürt hareketi yine üç maymunu oynarken ve hatta taraf gözükürken, sosyalistlerin-komünistlerin nerede durması gerektiği belliyken, yurtseverlerin nerelerde ne yaptığı bilinmezken, ülkenin emperyalizme karşı verdiği demokrasi mücadelesinde, içindeki işbirlikçilere rağmen bu işin yükünün sadece CHP'ye bırakılmış olması...
Oysa sorun sadece ülkenin kurucu partisi CHP’nin değildir. Bu kadim Anadolu topraklarında yaşayan her bir yurtseverin, işgale karşı mücadele etmesi asli görevidir...
Söz konusu vatandır, gerisi de teferruattan ibarettir…
Bedeli ödenmemiş kavgaların insanlarından kahraman olmaz. Olsa olsa sadece kendini düşünen, kendine yatırım yapan ahlaksız işbirlikçi, düzenbaz ve asalaklar olur…
Sevgi ve sağlıcakla kalın dostlar.