6 Ekim 1996.
Trablus’ta. Çöl ortasında bir bedevi çadırı.
Çadırda bir tiyatro!
Halkını uçaklara bombalatmaktan sabıkalı adam, bir başbakanı dünya basını önünde fırçalıyordu!
"Türkiye’nin geleceği NATO’da. Kürtlere eziyet çektirmekte değil. Kürdistan kurulmalı. Uyguladığı dış politikadan memnun değiliz. Düşmanımız olan Siyonist İsrail’le ilişki içindesiniz. Türkiye iradesini kaybetmiştir, işgal altındadır." (Kısa bir özetti.)
Sanırsınız ki! Kopenhag kriterlerini kabul etmiş bir ülkenin lideri konuşuyor. Arap tarihinin en gaddar diktatörlerinden biriydi. Oturması lakayt. Uyuşturucu çekmiş keş görüntüsü. Kısılmış sinsice bakan gözleriyle.
Başbakanlığa olan saygımızdan. ‘’Süt dökmüş kedi görünümünü’’ yumuşatarak, ‘’pot kırma çekincesiyle kasılmış uslu bir öğrenci’’ tipine bağladığımız başbakansa; küçümsenmiş, aciz, korkaktı!
“Tarih kendini önce trajedi, sonra komedi olarak tekrar eder.” Der Marks.
İnsan doğası çok az değişir. Güç hırsı, korku, çıkar çatışması, adalet arayışı, ihanet, kahramanlık. İşte bu yüzden benzer hatalar ve benzer krizler tekrar tekrar ortaya çıkar.
Akıl unutabilir. Tarih/Yazı asla unutmaz. Doğru bilgiyi paylaşmaktır önemli olan. Kamuoyu yaratmak. Toplumu bilgilendirmek. Yazılanın uzun veya kısası olmaz. Yeter ki okumayı sevelim. Uzun (derin) olan kuyu değil, ip kısadır!
Kronolojik sıralamayı da dikkate alarak başlayalım…
1989 yerel seçimleri. SHP, aralarında İstanbul ile Ankara’nın da bulunduğu birçok büyükşehirde yönetimi devraldı. Ancak bazı SHP’li belediyeler, ciddi yolsuzluk ve kötü yönetim eleştirileriyle karşılaşınca partiye destek düşüşe geçti.
1990'lı yılların Türkiye’si. Siyasal İslam'ın giderek daha görünür hale geldiği, seçim başarıları elde ettiği bir ortamda, giderek güçlenen bir laik-dinci kutuplaşmasına sahne oluyordu.
RP geleneksel destekçilerini aşarak farklı toplumsal kesimlere doğru genişlemeye başlamıştır. Laik sistemden rahatsız dindarlar. Devlet eliyle zenginleşememiş Anadolu sanayicileri/tüccarlar. Türk ve Kürt milliyetçiliğinden rahatsız Kürtler ve kent yoksulları.
Tayyip Erdoğan’ın bağdaş kurup oturduğu evlerdeki resimler sıkça görülür. Bu, peygambere ilişkin bir yöntemdir. Yüz yüze, dokunarak temas. ‘Tespih modeli’ bir örgütlenme. 33 sokakta bir birim. 33 mahalle birimi, bir semt birimine bağlı. Aşağıdan yukarıya bir sistem.
1992 ara yerel seçiminde oyunu arttıran RP aldığı belediyelerdeki uygulamalarıyla dikkat çeker.
27 Mart 1994 yerel seçimlerinin kazananıdır RP. Özellikle merkez sağ ve sol adaylar arasındaki çekişme, İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kaybettirir.
Seçim sarhoşu Erbakan. "RP iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak? Tatlı mı olacak, kanlı mı olacak?" Tahrik ve tehditkâr üslup, siyasal İslam'a kuşkuyla bakan toplumun laik kesimlerinde endişe ve tepkilere yol açar.
Başarı tesadüf değildi. İnsanlar sadece seçim için değil, Allah rızası için çalışmış, böyle olduğuna inanmışlardı. Milli Görüş açısından ‘’Allah yolunda kazanılmış bir zaferdi”.
1994 ruhu Milli Görüş belediyelerinde manevi dinamikler şeklinde ortaya çıkıyordu. İbadet aşkıyla sarılma, daha çok performans gösterme. Diyelim ki bir yerde su patlıyor. Hemen o bölgedeki bir teşkilat mensubu belediyeyi arıyor. Olmadı. Gidiyor. Getirtiyor. Yaptırıyordu.
Yerel yönetim modeli teknik olarak paylaşımcı demokrasi, sosyal belediyecilik ve kaynak yaratma ekseni üzerinde şekilleniyor; yerel yönetimlerde halk meclisleri, halk saati, halk günü, söz mahallede ve beyaz masa uygulamaları getirilirken, sosyal yardımlar artırılıyordu.
İstanbul’da Haliç’in temizlenmesi, su kesintileri sorunun çözülmesi büyük bir etki yaratıyordu.
Belediyelere asılan, hadise dayalı “Rüşvet alan da veren de melundur” yazısı, karşıt görüşlü insanlarda dahi “Bunlar çalmazlar” anlayışını perçinliyordu.
İstanbul’da başlayan ve “bir devrim niteliğinde’’ olarak lanse edilen başarılı belediyecilik, özellikle suyun başında olduğu için Recep Tayyip Erdoğan’a yazılıyordu.
1994'teki başarı, 2002’de AKP’nin iktidara gelmesin de doğrudan etkili olurken; Türkiye için en önemli çıktılarından bir tanesi, yenilikçilerin yerel yönetimlerdeki başarısını ortaya koyup, siyasal sisteme aktarılmaları için ilk adımı atmış olmasıydı.
Bir ülkenin kaderini sadece yönetenlerin ufku ve kalitesi değil, yönetilenlerin kültür ve eğitim düzeyi de belirliyordu.
24 Aralık 1995 genel seçimleri. RP’si %21 oyla birinci parti. (DSP %14 CHP %10)
28 Haziran 1996. Erbakan'ın başkanlığında Refah-Yol koalisyon hükümeti kuruldu.
TÜRKİYE’NİN KIBLESİ BELLİDİR ARTIK. ORTADOĞU.
İlk yurtdışı gezisi İran. Sonra ver elini; Mısır, Libya, Nijerya.
6 Ekim 1996. Türkiye Cumhuriyeti, Trablus’ta. O bedevi çadırında. Dış politika tarihinin en büyük skandallarından birini yaşarken. Aynı gün. Ankara Kocatepe Camii’nde. Sakallı. Cübbeli. Asalı Aczmendiler başkaldırıyordu. "Şeriat isteriz!"
3 Kasım 1996. Susurluk. Trafik kazası. Ortaya saçılan mafya-siyasetçi-polis ilişkileri. Erbakan. "Bunlar faso fisodur." "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemine. "Gulu gulu dansı yapıyorlar." Adalet Bakanı Şevket Kazan "Bunlar mumsöndü oynuyorlar." Söylemleri…
10 Kasım 1996. Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, RP İl Divan toplantısında: "Süslü püslü göründüğüme bakıp da benim laik olduğumu sanmayın. Müslümanlar, sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, bu nefreti, bu imanı eksik etmeyin!"
11 Ocak 1997. Başbakanlık konutunda, şeyh ve tarikat liderlerine verilen iftar yemeği. Erbakan Cumhuriyete adeta meydan okuyor, kışkırttığı askere ‘’Gel devir beni’’ diyordu.
Davete katılmayan Gülen, 28 Şubat’ta, "askerin anayasal yetkisini kullandığını" vurgularken; bir taşla üç kuş vuruyordu. Askere destek imajı. İslamcı kesimin tepkilerini üzerine çekiyor görüntüsü. Cemaat yapılanmasıyla devletin tüm kılcal damarlarına sinsice sızmaya devam.
31 Ocak 1997. RP’li Sincan Belediyesi'nin düzenlediği Kudüs Gecesi. Asker tetikteyken. Laiklik tartışmaları sürerken. Halk huzursuzken. Kutuplaşmalar başlamışken.
Dincilerin yaptığı cami duvarına siğmekten başka bir şey değildi!
2 Şubat 1997. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı soruşturması. Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve 9 kişi, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" iddiasıyla tutuklanır.
Adalet Bakanı sıfatıyla onu ziyaret eden Kazan, Anayasa Mahkemesinde görülen Refah Partisi’nin kapatılması davasının, kapatma gerekçelerinden biriydi.
4 yıl 7 ay mahkûmiyet cezası Yargıtay tarafından onanan Bekir Yıldız yurt dışına kaçıyordu.
4 Şubat 1997 sabahı Sincan. Din devleti özlemine karşı Laik tanklar, ”askerin darbe uyarısı’’ olarak algılanan ‘’Demokrasiye balans ayarı’’ yapıyordu…
28 Şubat 1997. MGK’nın, tarihe "post-modern darbe" olarak geçse de yürütmenin sertçe kulağını çektiği süreçti.
RP’ne kapatılma davası açıldı. İrtica ile mücadele gerekçesiyle "Batı Çalışma Grubu" kuruldu. Artan gerilimlerle beslenen bir hükümet. Sonunda istifa eden bir başbakan.
Devamında olanlar mı? 2002’de doğan herhangi bir çocuk bugün 23 yaşında.
Ve. Yaşananların canlı şahidi olarak geleceğin dünyasına şüphe ve korkuyla bakıyor!
‘’Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez!’’ derler.
Yaşadığımız süreç itibarıyla. Bugün. Dönüp geriye doğru okuma yaptığımızda. 28 Şubat’ı hazırlayan sistematik olaylar zincirinin, AKP’ye turbo takılmasına sebep ve vesile olduğunu görüyoruz…
Tarih tekerrür etmez; ders alınmazsa, benzer sonuçlar üretir.
Yani mesele tarihin değil. İnsanların tekrarıdır.
Bazıları ‘’tesadüf’’ der, bazıları kader. Bazıları da “denk geliş”.
Belki de hayat, tesadüflerle örülmüş bir yol. Ama o yolda ne yapacağımız bize aittir.
Sevgi ve sağlıcakla kalın dostlar…
