"Washington: Behind Closed Doors"
Türkçe meali: “Kapalı Kapılar Ardında Washington”…
Bir diziden çok daha fazlasıydı. Adeta siyasetin en karanlık köşelerine tutulmuş bir projektördü. 1977 yılı bu yapıt, bir dönemin sadece siyasi olaylarını değil, insan doğasının hırsla, güçle ve iktidarla nasıl şekil değiştirdiğini gözler önüne sererken; vicdanın, ahlakın ve hukukun bir kenara atılışının belgesi ve dünya siyasetinde sayısız kez tekrar eden döngüsünün bir belgesi olarak tarihteki yerini alıyordu. Esin kaynağı Nixon dönemi ve Watergate skandalıydı, fakat anlattıkları zaman ve mekân tanımıyordu…
Dizi, Beyaz Saray’ın dışarıdan görkemli ama içeriden çürümüş yapısını anlatırken, iktidar uğruna nelerin feda edildiğini sergiliyordu. Güç, ahlaki pusulası olmayan ellerde bir zehre dönüşürken; karakterler, kişisel menfaatleri, ihtirasları ve pozisyonlarını koruma kaygıları uğruna dostlarını satıyor, yasaları çiğniyor ve kamuoyunu aldatıyordu…
Gizli yürütülen siyaset, halktan saklanan kararlar ve her yolu mubah gören bir anlayış…
Siyaset, temelde topluma hizmet için var olan bir mekanizmadır. Ne var ki şeffaflık yitirildiğinde, güç vicdanla buluşmadığında, hukuk adalet duygusundan beslenecek zemini bulamadığında ve siyaset ahlaki değerlerden koptuğunda; hırs ve çıkar, erdemin yerini alıyordu. Netice itibariyle toplumsal huzur bozulurken, siyaset de meşruiyetini kaybediyordu…
“Kapalı Kapılar Ardında Washington” bir dönemin ABD’sini anlatıyor gibi görünse de aslında evrensel bir uyarıydı. Siyasi rakiplerin fişlendiği, hukukun siyasallaştığı, devletin kendi yurttaşına tehdit haline geldiği her yerde o uyarı hâlâ geçerlidir. Demokrasi sadece sandık değildir. Hesap verebilirliktir, şeffaflıktır, erdemdir. Güçlü kurumlar ve vicdan sahibi yöneticiler olmadan, her kapının ardında yeni bir skandal birikmesi kaçılmazdır…
Bu dizinin bize bıraktığı en büyük miras sorulardır:
Kapalı kapılar ardında neler dönüyor?
Siyaset kimin için yapılıyor?
Alınan kararlar toplumun yararına mı, yoksa bir avuç insanın iktidarına mı hizmet ediyor?
Bu sorular sadece siyasetçilere değil, her birimize yöneliktir. Çünkü halk sormazsa, medya sorgulamazsa, hukuk işlemeye cesaret edemezse, o kapılar sonsuza kadar kapalı kalır. İçeride ne döndüğünü ise ancak çok geç kaldığımızda öğreniriz!...
Kapalı kapılar ardında yapılan siyaset, halka rağmen halk içinmiş gibi görünür; ama gerçekte halkın iradesi sessizce devre dışı bırakılır…
İşte bu yüzden siyaset, sadece seçim kazanmakla değil, nasıl yönettiğiyle ölçülür…
Karanlıkta alınan kararlar, gün ışığında hesap vermeye cesaret edemiyorsa, orada demokrasi değil, çıkar düzeni vardır…
Ve çıkar düzeninde kaybeden her zaman halk olur…
Bir siyasetçinin en büyük gücü, gizlediği planlar değil; açıkça savunduğu doğrulardır…
Bir ülkenin onuru, gizlediklerinde değil, açıkça yüzleşebildiklerinde saklıdır…
Ve bir toplumun en büyük güvenliği, korkuyla değil, vicdanla yönetilen bir düzenidir…
Ve ancak o zaman siyaset insan kalbinde yeniden meşruiyet kazanabilir...
Ve belki o zaman, o kapılar bir daha hiç kapanmaz.
Öylesine ortaya karışık bir yazıydı. Menüde; ahlak, vicdan, hukuk, insan haysiyet ve onuru ve hakları vardı. Menünün dışındakiler, alanların midesine oturabilir!...
‘’Demedi.’’ demen sakın!...
Doğarken zaten insanız. Mühim olan ölmeden insan kalmak…
 
Sevgi ve sağlıcakla kalın dostlar.



 
                                