Dün İsrail’in İran topraklarını doğrudan hedef almasıyla başlayan yüksek gerilim, bugün İran’ın misillemesiyle artık resmi bir çatışma evresine girdi. Bu durum sadece Ortadoğu ile sınırlı değil. Kuzey Kore Devlet Başkanı’nın İran’a açık destek vermesi, bu çatışmanın Asya Pasifik’e kadar yayılma potansiyelini de gözler önüne seriyor. Artık yalnızca iki ülkenin karşı karşıya gelişi değil, doğu ve batı ekseninde yeniden şekillenen bir küresel hesaplaşmanın ayak sesleri konuşuluyor.
Söz konusu gerilimin ekonomik yansımaları ise çoktan başladı. İran’ın kontrol ettiği Hürmüz Boğazı’ndan her gün yaklaşık 17 milyon varil petrol geçiyor. Bu hat üzerinden yaşanacak herhangi bir kesinti, dünya petrol arzının yüzde 20’sinin aksamasına neden olabilir. Nitekim brent petrol fiyatı kısa sürede 102 dolara kadar yükseldi. Doğalgaz fiyatları da aynı şekilde tırmanışa geçti. İran, Rusya’dan sonra en büyük doğalgaz rezervine sahip ülke konumunda ve savaşın yayılması, küresel gaz arzında bir daralmaya yol açabilir. Bu ise başta Avrupa olmak üzere enerjiye bağımlı tüm ülkelerde maliyetleri artırarak yüksek enflasyonu daha da körükleyecek.
Gıda cephesinde ise Ukrayna örneği önümüzde duruyor. Dünya tahıl ihracatının yüzde 12’sini karşılayan Ukrayna’daki savaş, zaten gıda tedarik zincirini kırmış durumda. Gübre üretiminde büyük paya sahip olan Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, tarımsal üretimi daha da zorlaştırdı. Gıda fiyatları küresel ölçekte artarken, Türkiye gibi tarım girdilerinde dışa bağımlı ülkelerde bu artış daha da hissedilir oldu. Sadece FAO verilerine göre dünya gıda endeksi geçtiğimiz ay yüzde 7 oranında yükseldi. Türkiye’de ise son üç yıldaki gıda fiyat artışı yüzde 300’ü aştı.
Savaşın askeri boyutları da artık bölgesel sınırların ötesinde tehlikeler barındırıyor. Suriye hava sahasında İsrail jetlerinin İran destekli gruplara yönelik operasyonları devam ederken, bölgede devriye gezen Türk savaş uçaklarının aynı hava hattında görev yapıyor olması, Türk ve İsrail jetlerinin karşı karşıya gelme riskini her zamankinden daha ciddi hale getiriyor. Bu ise hem NATO içinde bir kriz doğurabilir hem de Türkiye’nin zaten hassas olan güvenlik dengelerini sarsabilir.
Bütün bu gelişmeler, küresel sistemin aynı anda hem enerji hem gıda hem de güvenlik kriziyle sınandığı, zincirleme bir çöküş riskiyle yüzleştiği bir eşiğe işaret ediyor. Bugün dünya, diplomatik çözüm yerine savaş diliyle konuşmaya devam ederse, yaşanacak şey yalnızca ekonomik türbülans değil; bir uygarlık krizidir. Türkiye bu süreçte ya taraflardan birinin arkasına savrulacak ya da barışın, diplomasinin ve stratejik denge aklının taşıyıcısı olarak yeni bir yol açacaktır.
Görünen o ki, mesele artık yalnızca İran ile İsrail’in çatışması değil. Mesele, dünyanın başka bir kırılmaya daha dayanıp dayanamayacağıdır.