Artık günümüzde insanlar öyle bir hale geldi ki; siyasetle ilgilenmeseler bile; siyaseti, gücü ele geçirenlerin hayatlarının her alanına müdahil, muktedir olmaya çalıştıklarını açık olarak hissetmeye başladı.
Bu duruma bağlı olarak insanlar; çevreleriyle olan insani ve sosyal ilişkilerinde kısıtlamalar yaşamakta, geçmişte omuz omuza, yan yana çalıştığı dost, arkadaş olanların birbirlerine karşı demokratik bir tavır ve anlayışla yaptığı eleştiriler, değerlendirmeler karşısında düşmanca bir tavır almakta, mesafe koymakta, hatta ve hatta başka grupları, kişileri de etkileyerek kişileri sizden uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
Hal böyle olunca toplumun adil, demokratik, medeni bir şekilde siyasete dair görüşlerini, var olan sorunlarını toplumla ve ilgililerle paylaşmasında sıkıntılar, korkular ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan günden güne saldırgan, sinirli bir siyasetin ve bu duruma bağlı olarak siyasi çatışmaların toplumu derinden etkilediğini görmekteyiz. Bu tip siyaset yaklaşımlarının; toplumun gerçek çağdaş bir demokrasi anlayışını benimsemesine, siyasi kültürünün gelişimi ve zenginleşmesine katkı sunmadığı gibi, var olan sorunlarının çözümüne de katkı sağlamadığı açıktır.
Saldırgan ve çatışmacı siyaset anlayışını benimseyen siyasetçiler; kendilerine göre dost ve düşman şemalarını kullanır. Şahsi, menfaat ve çıkarlarını, güçlerini devam ettirmek için ele geçirdikleri gücün durumuna ve zamana göre bu şemaları şekillendirir, günceller.
Ele geçirdikleri, sahip oldukları güçle beslenen, maaşlı elemanlar ve medya üyeleri vb. aracılığı ile kendilerine muhalif olanlara, eleştiriler yapanlara karşı dışlama ve saldırı başlatılarak, kendi hukuksuz davranışlarını toplum nezdinde meşru bir zemine oturtma çabalarıyla, hukuktan, siyasi ahlaktan, etik değerlerden uzaklaşmaktadırlar.
Maalesef ve maalesef bu durum kutuplaşmış, bölünmüş, günlük siyasi tartışma ve çatışmalara, algılara mahkûm edilmiş, bir toplum halinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
İşte tam bu noktada siyaset nedir? Hangi siyaset anlayışı topluma hâkim olmalı, siyaset ne şekilde hizmet sunmalıdır? Soruları ön plana çıkıyor.
Siyaset: “Dün dündür. Bugün bugündür. Siyasettir, siyasette her şey olur, normaldir” diyerek dillere pelesenk olmuş, bizlere her türlü durumu kabul ettirmeye çalışan, kendi kişisel hırs ve menfaatleri, gelecekleri için, halk iradesini ayaklar altına alan, hiçe sayan nobran kişilik ve kimliklerin ortaya koyduğu durum mudur? Elbette değildir.
Siyaset veya politika, gruplar arasında kararların alındığı veya bireyler arasındaki güç ilişkilerinin, kaynakların dağıtımı veya statü gibi diğer etkileşim biçimlerinin ilişkilendirildiği bir dizi faaliyeti ifade eder. Siyaset ve hükümeti inceleyen sosyal bilim dalı ise siyaset bilimi olarak adlandırılır.
Modern ulus devletlerde insanlar genellikle fikirlerini temsil etmek için siyasi partiler kurarlar. Bir partinin üyeleri genellikle birçok konuda aynı pozisyonu almaya ve aynı yasa değişikliklerini ve aynı liderleri desteklemek üzerine uzlaşmışlardır. Seçim ise genellikle farklı siyasi partiler arasında bir yarışmadır.
Diğer bir tanımla siyaset; Devleti, toplumu yönetme sanatıdır. Bu amaçla yola çıkan tüm siyasi partiler, oluşum ve sistemler ülkelerin mevcut anayasası ve kanunlarına uygun olarak parti tüzüklerini, programlarını hazırlamak ve buna göre teşkilatlanmak, her türlü siyasi faaliyetlerini yürürlükte olan mevzuata uygun yürütmek zorundadır.
Bu kapsamda siyasi partiler her durumda evrensel hukuk normlarına uygun olarak hukukun üstünlüğüne inanmalı, çalışmalı ve hizmetlerinde siyasi ahlak ve erdemi her zaman ön planda tutmalıdır. Siyasetin ahlâkı içine almadan yapılması ya da siyasette ahlakın siyasî alanın dışına çıkarılması, siyaseti de ahlâksız bir hale büründürmektedir.
Günümüzde siyasi ahlakı göz ardı ederek yapılan, ahlâkî temelden yoksun, ahlâkî değer yargılarının süzgecinden geçmeyen bir siyaset, birçok skandalın, rüşvet, hırsızlık ve yolsuzlukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bu durum devletin yönetim erklerinde (yasama, yürütme, yargı) çürüme ve bozulmaya sebebiyet vererek, tüm iş ve meslek alanlarına yayılarak, toplumun demokratik temsile ve siyasete olan güven duygusunu zedelemektedir.
Elbette Siyasi Partilerde, siyasetin içinde, hiçbir menfaat gözetmeyen, menfaat beklemeyen, her durumda partim, davam, memleketim diyerek hukuka uygun mücadele edenler, iyi niyetli, dürüst, ahlaklı kişiler vardır. Bu kişilere saygı duyuyorum.
Benim burada özellikle vurgulamak istediğim, üzerinde durulması ve mücadele edilmesi gerekenler; vatandaş nezdinde günden güne siyasi kurumlara, siyasete, siyasetçilere olan güveni zedeleyen ve onları güvenilmez hale getiren, aynı partideki partililerin iyi niyetini, emeklerini, yoldaşlıklarını suiistimal eden, siyaseti kamu kaynaklarını ele geçirmek maksadıyla yapan, mafyalaşmış, kendi menfaat, çıkar, hırs ve koltuğundan başka hiçbir şey düşünmeyen, kangren yapılar "AFTER PARTİCİLER, AFTER SİYASETÇİLERDİR.
Birçok araştırma ve anket şirketi “Kurumlara Güven” anket çalışmaları yapmakta, bu anketlerde siyasetçilere, siyasi kurumlara olan güvende değerlendirilmektedir. Bu kapsamda; ASAL Araştırma Şirketi'nin 12-21 Haziran 2025 tarihleri arasında gerçekleştirdiği anket, her dört kişiden birinin (% 24,9) "Hiçbir kuruma güvenmiyorum" yanıtını vermesi dikkat çekicidir. Bu oran, ankette adı geçen tüm kurumların tekil güven yüzdelerinin dahi üzerine çıkarak, toplumsal güvensizliğin ulaştığı seviyeyi gözler önüne sermektedir. Ankette Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) yüzde 18 ile zirvede yer almaktadır.
Bu ankette Siyasetçilere(Politikacılara) olan güven % 1’dir. Siyasetçiler toplumun içinde bulunduğu durumun, tehlikenin farkında mısınız?
Siyasetçiler bu araştırmaları mutlaka okuyor, durumdan vazifeyi çıkarıyor diye düşünüyor, ümit ediyorum.
Siyasete olan güveni nasıl tesis ederiz? Bu durumu ortadan kaldırmak için ne yapmalıyız? Bunun için, siyasette ahlak ve güveni tesis edecek, tavizsiz uygulanacak evrensel hukuk normlarına uygun, etkin, kapsamlı "SİYASİ AHLAK YASASI "çıkarılmalıdır.
Yargı, siyaset kurumları, vatandaşlar tarafsız, hukuka uygun, sen, ben ayrımı gözetmeksizin, partizanlık yapmadan bu yasanın sıkı takipçisi olmalı, uygulanmasını sağlamalıdır. Denetim mekanizmalarının görevlerini etkin olarak yerine getirimleri hususunda tedbirler alınmalı ve en önemlisi kol kırılıp yen içinde kalsın düşüncesinden siyaset, toplum arınmalıdır.
Sonuç olarak; tüm bu değerlendirmelerim ışığında; siyasetin mutlaka kendisine bir çeki düzen vermesi gerektiği açıktır. Siyaset kamu kaynaklarını, paralarını ele geçirmek, partizanlık için, kendi yandaşlarına kamu kaynaklarını aktarmak için yapılmamalıdır. Siyaset devleti yönetme sanatıdır. Bu bağlamda siyaset, yönetim hukuk kurallarına uygun yapılmalı, demokratik, şeffaf, hesap verebilirlik bir siyaset, yönetim ve adalet anlayışı ülkemizde her alanda tesis edilmelidir.
Lütfen hangi siyaset görüşünden olursak olalım, siyasi at gözlüklerimizi bir kenara bırakalım. Vicdanımızın sesini dinleyelim. Bu memleket bizim. Bu memleket hepimizin düşüncesiyle Temiz Toplum, Temiz Siyaset için el ele verelim.
Sevgiyle, saygıyla, dostça kalın…