Volkan İlgüz
Köşe Yazarı
Volkan İlgüz
 

Sahibinden Satılık Demokrasi

Bir ülkede demokrasinin geleceğini anlamak istiyorsanız, önce o ülkenin muhalefet partilerine bakın. Çünkü iktidar gücün aynasıdır, muhalefet ise vicdanın terazisi. Eğer muhalefet kendi içinde adaleti, liyakati, katılımcılığı ve ön seçim ilkesini koruyamıyorsa; ülkeye demokrasi getirme iddiası sadece bir slogandan ibaret kalır. Bugün Türkiye’de pek çok ilçe kongresi, örgüt iradesinin değil, belediye başkanlarının idari ve ekonomik gücünün şekillendirdiği siyasi dizayn süreçlerine dönüşmüş durumda. Belediye başkanları, ellerindeki kadro, bütçe, iştirak şirketleri ve medya araçlarını kullanarak partinin iç işleyişine müdahil oluyorlar. Kimi zaman ihaleler, kimi zaman makam vaatleri, kimi zaman da dışlama politikaları üzerinden örgüt dengesi kendi lehlerine kuruluyor. Bu tablo, bir partinin iç işleyişini değil, bir iktidar simülasyonunu yansıtıyor. Kongreler artık fikirlerin, vizyonların, emeğin değil; çıkar ilişkilerinin, kaygıların, koltuk korkularının yarıştığı sahnelere dönüşüyor.   Belediye başkanlarının kongrelere müdahalesinin temelinde üç refleks var: gücü kaybetme korkusu, ikinci dönem hesapları ve sistemi koruma refleksi. “Ben kazandım, örgüt de benim çizgimde olmalı” anlayışı, parti içi çoğulculuğu boğuyor. Böylece parti, demokratik bir kurum olmaktan çıkıp bir kişisel iktidar alanına dönüşüyor. Bu süreçte en çok zarar gören, yalnızca muhalif sesler değil, bizzat partinin halk nezdindeki güvenidir. Ne acıdır ki, demokratik değişim için mücadele eden muhalefet partileri, kendi içlerinde demokrasiyi yaşatamıyor. Delegelik sisteminin ranta dönüşmesi, liyakatin yerini sadakatin alması, fikir yarışının yerini liste pazarlıklarının doldurması, halkın muhalefete olan güvenini zedeliyor. Vatandaş artık iktidarın gücünden değil, muhalefetin adaletsizliğinden yoruluyor. Birçok partili, “değişim” kelimesini yalnızca afişlerde görüyor; oysa değişim, önce içeride, önce örgütte, önce kongre salonlarında başlar. Siren çalıyor ama duyan yok. Demokrasi, sahibinden satılık bir vitrin eşyasına dönüştürülmüş durumda.   Eğer muhalefet, gerçekten halkın iktidar alternatifi olmak istiyorsa, ön seçim ilkesine sıkı sıkıya sarılmalıdır. Çünkü ön seçim, tabanın sesidir, yukarıdan gelen talimatın değil; liyakatin, emeğin ve güvenin ölçüsüdür. Doğru adayları, doğru yöneticileri belirlemenin tek meşru yolu; üyelerin sandık başına gidip söz söylemesidir. Ön seçimin olmadığı yerde örgüt iradesi değil, koltuk iradesi hüküm sürer. Bir muhalefet partisi kendi kongresinde demokrasiye izin vermiyorsa, ülkeye demokrasi getireceğini nasıl iddia edebilir? Kendi üyelerine söz hakkı tanımayan bir parti, millete özgürlük vaat edebilir mi? Belediye başkanlarının, ilçe başkanlarının, meclis üyelerinin eliyle şekillenen bir kongre; halkın umudunu değil, yalnızca umutsuzluğunu büyütür.   Demokrasi yalnızca seçim günü sandığa gitmek değildir. Demokrasi, parti içinde de konuşabilmek, eleştirebilmek, değişimi örgüt içinde başlatabilmektir. Eğer içerde bu mümkün değilse, dışarıda hiçbir anlamı yoktur. Gerçek demokrasi tabelalarda değil, yüreklilerdedir. Belediye başkanlarının, vekillerin, delegelerin değil; halkın iradesinin belirlediği bir siyaset mümkündür. Ama bunun yolu, sahibinden satılık bir demokrasiyi satın almak değil, onu yeniden inşa etmekten geçer. Ve unutmayalım: Kendi partisinin içine demokrasiyi getiremeyenler, bu ülkeye asla demokrasiyi getiremezler.
Ekleme Tarihi: 22 Ekim 2025 -Çarşamba
Volkan İlgüz

Sahibinden Satılık Demokrasi

Bir ülkede demokrasinin geleceğini anlamak istiyorsanız, önce o ülkenin muhalefet partilerine bakın. Çünkü iktidar gücün aynasıdır, muhalefet ise vicdanın terazisi. Eğer muhalefet kendi içinde adaleti, liyakati, katılımcılığı ve ön seçim ilkesini koruyamıyorsa; ülkeye demokrasi getirme iddiası sadece bir slogandan ibaret kalır. Bugün Türkiye’de pek çok ilçe kongresi, örgüt iradesinin değil, belediye başkanlarının idari ve ekonomik gücünün şekillendirdiği siyasi dizayn süreçlerine dönüşmüş durumda. Belediye başkanları, ellerindeki kadro, bütçe, iştirak şirketleri ve medya araçlarını kullanarak partinin iç işleyişine müdahil oluyorlar. Kimi zaman ihaleler, kimi zaman makam vaatleri, kimi zaman da dışlama politikaları üzerinden örgüt dengesi kendi lehlerine kuruluyor. Bu tablo, bir partinin iç işleyişini değil, bir iktidar simülasyonunu yansıtıyor. Kongreler artık fikirlerin, vizyonların, emeğin değil; çıkar ilişkilerinin, kaygıların, koltuk korkularının yarıştığı sahnelere dönüşüyor.

 

Belediye başkanlarının kongrelere müdahalesinin temelinde üç refleks var: gücü kaybetme korkusu, ikinci dönem hesapları ve sistemi koruma refleksi. “Ben kazandım, örgüt de benim çizgimde olmalı” anlayışı, parti içi çoğulculuğu boğuyor. Böylece parti, demokratik bir kurum olmaktan çıkıp bir kişisel iktidar alanına dönüşüyor. Bu süreçte en çok zarar gören, yalnızca muhalif sesler değil, bizzat partinin halk nezdindeki güvenidir. Ne acıdır ki, demokratik değişim için mücadele eden muhalefet partileri, kendi içlerinde demokrasiyi yaşatamıyor. Delegelik sisteminin ranta dönüşmesi, liyakatin yerini sadakatin alması, fikir yarışının yerini liste pazarlıklarının doldurması, halkın muhalefete olan güvenini zedeliyor. Vatandaş artık iktidarın gücünden değil, muhalefetin adaletsizliğinden yoruluyor. Birçok partili, “değişim” kelimesini yalnızca afişlerde görüyor; oysa değişim, önce içeride, önce örgütte, önce kongre salonlarında başlar. Siren çalıyor ama duyan yok. Demokrasi, sahibinden satılık bir vitrin eşyasına dönüştürülmüş durumda.

 

Eğer muhalefet, gerçekten halkın iktidar alternatifi olmak istiyorsa, ön seçim ilkesine sıkı sıkıya sarılmalıdır. Çünkü ön seçim, tabanın sesidir, yukarıdan gelen talimatın değil; liyakatin, emeğin ve güvenin ölçüsüdür. Doğru adayları, doğru yöneticileri belirlemenin tek meşru yolu; üyelerin sandık başına gidip söz söylemesidir. Ön seçimin olmadığı yerde örgüt iradesi değil, koltuk iradesi hüküm sürer. Bir muhalefet partisi kendi kongresinde demokrasiye izin vermiyorsa, ülkeye demokrasi getireceğini nasıl iddia edebilir? Kendi üyelerine söz hakkı tanımayan bir parti, millete özgürlük vaat edebilir mi? Belediye başkanlarının, ilçe başkanlarının, meclis üyelerinin eliyle şekillenen bir kongre; halkın umudunu değil, yalnızca umutsuzluğunu büyütür.

 

Demokrasi yalnızca seçim günü sandığa gitmek değildir. Demokrasi, parti içinde de konuşabilmek, eleştirebilmek, değişimi örgüt içinde başlatabilmektir. Eğer içerde bu mümkün değilse, dışarıda hiçbir anlamı yoktur. Gerçek demokrasi tabelalarda değil, yüreklilerdedir. Belediye başkanlarının, vekillerin, delegelerin değil; halkın iradesinin belirlediği bir siyaset mümkündür. Ama bunun yolu, sahibinden satılık bir demokrasiyi satın almak değil, onu yeniden inşa etmekten geçer. Ve unutmayalım: Kendi partisinin içine demokrasiyi getiremeyenler, bu ülkeye asla demokrasiyi getiremezler.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve 1923tv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.