Türkiye’nin toprakları, yeryüzünün en hareketli ve en kırılgan levhalarının kavşağında yer alıyor. Bu sadece coğrafi bir gerçek değil, her an hepimizi doğrudan ilgilendiren yaşamsal bir risk. Ege’de, Marmara’da, Doğu Anadolu’da ya da Akdeniz açıklarında… Nerede olursa olsun, depremler bu ülkenin gerçeği. Ama bizim asıl gerçeğimiz, yaşadığımız onca acıya rağmen hâlâ yeterince hazırlıklı olmayışımızdır.
6 Şubat 2023’te yaşadığımız Kahramanmaraş depremleri, bu acı gerçekle yüzleşmek için elimizdeki en ağır fırsattı. Elli binden fazla canı yitirdik. Ama en az kayıplarımız kadar vahim olan, felaket geçtikten sonra hafızalarımızın hızla susmasıydı. Tıpkı 1999 Gölcük’te olduğu gibi, tıpkı Van’da, Elazığ’da, Düzce’de olduğu gibi.
Türkiye’nin her bölgesi ayrı bir risk senaryosu taşıyor:
- Marmara: Kuzey Anadolu Fayı’nın sinsi sessizliği.
- Ege: Her yıl büyüyen gerilim, sık sık yüzeye vuran normal ve doğrultu atımlı faylar.
- Akdeniz: Dalma-batma zonlarının tetiklediği derin sarsıntılar.
- Doğu ve Güneydoğu Anadolu: Arap levhasının kuzeye bastırmasıyla oluşan kırılmalar, bindirme fayları.
Bu riskleri bilim insanları yıllardır anlatıyor. Ama ne yazık ki biz, her felaketi ‘anlık kriz’ gibi yönetip, büyük resmi ısrarla göz ardı ediyoruz.
Artık bu ihmalkârlığın bedelini daha fazla ödememeliyiz.
Türkiye’nin Acil İhtiyacı: Afet Bakanlığı
Bugün afetlere müdahale eden kurumlarımızın çabası kıymetli ama yetersizdir. Çünkü bu mücadele dağınık, koordinasyonsuz ve çoğu zaman yalnızca kriz anına odaklanmıştır. Türkiye’nin acil olarak “Afet ve Kriz Yönetimi Bakanlığı”na ihtiyacı vardır.
Bu bakanlık sadece deprem anlarında değil, öncesinde ve sonrasında da sürekli çalışan bir beyin olmalıdır. Stratejik planlama, risk azaltma, eğitim, kentsel dönüşüm, afet lojistiği, erken uyarı sistemleri ve halkla iletişim bu bakanlığın omurgası olmalıdır.
Atılması Gereken Somut Adımlar:
- Ulusal Afet Eğitim Seferberliği: İlkokuldan üniversiteye kadar zorunlu afet bilinci ve hazırlık eğitimi müfredatı oluşturulmalı.
- Yerel Yönetimlere Yetki ve Kaynak: Belediyeler afet planlarını kendi bölgelerine özgü hazırlamalı ve uygulamalı, devlet merkeziyetçiliği bırakmalı.
- Mikro Bölgeleme ve Güvenli Kentsel Dönüşüm: Rant odaklı değil, bilim temelli kentsel dönüşüm projeleri uygulanmalı.
- Acil Durum Lojistik Merkezleri: 72 saatlik kritik sürede bölge halkının ihtiyaçlarını karşılayacak lojistik üsler kurulmalı.
- Anlık Erken Uyarı Sistemleri: Deprem öncesi birkaç saniyelik bile olsa hayat kurtaracak teknolojiler geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalı.
- Arama-Kurtarma Altyapısı: Sadece profesyonel ekipler değil, halkın da katılımını sağlayacak yaygın sivil savunma ağları kurulmalı.
Bilim, Akıl ve İradeyle Yönetilmeli
Artık depremler karşısında kaderci bir bekleyişin değil, akılcı ve planlı bir hazırlığın zamanı geldi. Japonya, Şili, Meksika gibi ülkelerden öğrenecek çok şeyimiz var ama öncelikle kendi öz disiplinimizi inşa etmeliyiz.
Bu, yalnızca siyasi iktidarın değil, muhalefetin, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplumun ve her vatandaşın sorumluluğudur.
Unutmamak İçin Hatırlatıyorum
Bu yazı bir kehanet değil. Bu yazı bir uyarıdır. Çünkü biz, unutursak yeniden yaşarız. Felaket değil, hazırlıksızlık kaybettirir. Türkiye’nin geleceği, ancak ve ancak bu gerçekle yüzleşmesiyle güvence altına alınabilir.
Afet Bakanlığı kurmak, bugünün değil, yarınlarımızın sorumluluğudur.
Evet, deprem kaçınılmaz. Ama yıkım kader değildir.
Hazırlıklı olmak bizim elimizde.