1999 Gölcük Depremi’nin üzerinden tam 26 yıl geçti. Hafızalarımızdan asla silinmeyecek bu felaketin ardından Türkiye, özellikle Marmara Bölgesi için “büyük deprem” gerçeğiyle yüzleşmişti. Ancak yıllar geçti, gündem değişti, o korku zamanla yerini unutkanlığa bıraktı. Ne yazık ki doğa, bizim unutmamıza aldırış etmiyor. Marmara fay hatları hâlâ ciddi bir risk taşıyor. Üstelik bilim insanları, bu riskin her geçen gün arttığını yüksek sesle dile getiriyor.
Geçtiğimiz haftalarda Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, halk arasında “büyük deprem geldi mi, gitti mi?” sorularını beraberinde getirdi. Ancak uzmanlara göre bu sarsıntı, beklenen yıkıcı depremin ne sonuncusuydu ne de etkisini azaltacak bir kırılmaydı. Aksine, Marmara’nın altındaki fay segmentlerinde biriken enerji hâlâ büyük ölçüde boşalmamış durumda. Bu da demektir ki, 7.0 ve üzeri büyüklüğünde bir deprem tehlikesi her an kapımızda.
Prof. Dr. Naci Görür, bu riski yıllardır dile getiren bilim insanlarımızdan biri. Ona göre Marmara’da büyük bir depremin olasılığı %47 seviyesinde. Bu oran, Rus ruleti gibi şansa bırakılacak bir durum değil. Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldız da benzer şekilde uyarıyor: “Sadece bina güçlendirmek yetmez, zemin etütleri, mikrobölgeleme çalışmaları, yerleşim alanlarının doğru planlanması şart.”
Peki biz ne yapıyoruz?
Kentsel dönüşüm adı altında rant projeleriyle uğraşıyor, bilimsel verilere dayanmayan planlamalarla Marmara’nın kalbine beton döküyoruz. Afet yönetimi ise hâlâ kağıt üzerinde kalıyor. Olası bir yıkımda ulaşım yollarımız, altyapımız, su ve enerji hatlarımızın ne durumda olacağını bilmeden günü kurtarıyoruz.
Oysa yapılması gerekenler belli:
· Mevcut yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi,
· Yerleşim alanlarının zemin etütleriyle yeniden planlanması,
· Parsel bazında mikrobölgeleme çalışmalarının tamamlanması,
· Afet yönetimi için kurumsal kapasitenin artırılması,
· Halkın deprem bilinciyle eğitilmesi,
· Kritik altyapıların afet senaryolarına göre güçlendirilmesi.
Marmara’da adeta bir saatli bomba üzerindeyiz. Bu sadece İstanbul’un değil, tüm Türkiye’nin meselesidir. Ekonomik, sosyal ve insani etkileri tüm ülkeyi sarsacak bir felaketin eşiğindeyiz.
Depremler engellenemez. Ancak bilimden, akıldan ve sağduyudan uzaklaştığımız her gün, acının bedelini daha ağır ödeyeceğimiz anlamına gelir.
Şimdi soruyorum: Marmara’nın bağıran sessizliğini duyacak mıyız?
Yoksa yine enkaz altından mı sesleneceğiz birbirimize?
Volkan İlgüz
1923 TV Haber