Yaşanmış bir hikayedir bu.
Yer Gaziantep,
4 Kasım 1970. Gece saat 23:00 gibi,
Devlet hastanesi…
Bir kız çocuğu dünyaya gelmişti…
Kendisinden 5 yaş büyük
Bir ağabeyi vardı…
Ağabey evdeki sevincin
Pek farkında olmayacak kadar küçükse de,
Yine de coşkuluydu…
İsim konacaktı;
Kura ile seçildi,
4 – 5 isim yazıldı,
Bir tanesi Tülin’di…
Ve ağabey çekti Tülin’i…
Mutlu bir çocukluk geçirdi;
Ama bazen acılı günleri de oldu.
Mesela günlerden bir gün,
Küçük Tülin elini yanan ütüye basmıştı…
Günlerce yanık tedavisiyle uğraştı aile,
Ve elinin ortası ile,
İşaret parmağı arası büzülmüştü…
Mesela apandisiti patlamak üzereyken,
Hastaneye yetişti…
Küçücükken ilk ameliyatla tanıştı…
Babası memurdu Tülin’in,
Gaziantep, Urfa, Bor, Niğde derken…
Niğde Üniversitesi,
İktisadi ve İdari Bilimleri kazanmıştı…
Başarılı, sorunsuz bir öğrenciydi,
Anne babasının dizinin dibinde okudu.
Ağabey çok düşkündü Tülin’e;
Adana’da okuyordu…
Hediye almayı severdi ağabey…
Hele kardeşine… Tülin’e…
Hiç boş gelmezdi eli…
Hediye paketini her açışta;
Tülin’in ışıltılı gözleri,
Ağabeyi çok mutlu ederdi…
Okul bitmiş, güzel bir kız olmuştu Tülin.
Evlenmişti…
Seviyordu doktor eşini…
Hiç kariyer düşünmedi,
Doğuştan anaçtı…
Önce bir oğlu oldu,
Fırtınalı bir geceydi. Yağmur Boran…
Aydın’da doğdu…
O zaman demiştim,
Bu çocukta bir şey vardı…
İkincisi kızdı,
O da Aydın’da doğdu,
Kalbi de kendi de güzel;
Şahane bir klinik psikolog oldu…
Üçüncü kızdı yine;
Son turfanda,
En değerlisi,
En sevimlisi,
En annesinin bir tanesi,
O da İstanbul’da doğdu…
Tülin müthiş bir anneydi;
Hayatı eşine ve çocuklarına,
Adanmış bir hayattı…
Küçük şeylerden mutlu olan,
Kocaman bir yürekti…
Çocukların yetişmesiyle geçen,
Mücadeleyle geçen,
Koca bir hayattan sonra;
Aile Köyceğiz’e yerleşme kararı almıştı…
Muhteşem bir ev yaptırdılar…
Artık sefa sürülecekti,
Bu cennet köşede…
Her şey yolundaydı,
Herkes mutluydu…
Tülin bir gün ağabeyine konuyu açtı;
Ağabey annemi babamı ben yanıma alayım,
Bak artık yaşlandılar,
Bir ev yaptıralım. Ben onlara bakarım…
Sen de yakınsın zaten dedi,
Anlaştılar…
Ev başlamıştı,
Mütevazi hedeflenen prefabrik bir ev;
Muhteşem bir yuvaya dönmüştü…
Mandalina ağaçlarının arasına,
Anne babayı yerleştirmişti,
Her şey yolundaydı…
Anne babası Tülin’in gözleri önündeydi,
Bakacaktı onlara…
Çocuklar kariyer peşindeydi,
Eşi mutluydu,
Mutluydular…
Ama o da ne;
Bir sabah inanılmaz bir sancı…
O sancıyla başladı her şey…
Bir şeyler yolunda gitmiyordu,
Ama Tülin halsizdi,
Tülin zayıflıyordu…
Gidilebilecek bütün hocalara gidildi,
50 küsur çeşit kanser taraması yapıldı,
Kanser değildi…
Rahatlamıştık. Elbette iyileşecekti,
Aklımıza başka bir şey gelmiyordu…
Ölümü hiç düşünmüyorduk,
Çünkü kanser değildi.
2022 yılının 3 Kasım’ıydı;
Doğum gününden 1 gün önce,
İlginçti ama
Kızları o gün pasta üfletti,
Oysa bir gün sonraydı doğum günü…
4 Kasım’a geldik,
Kan takviyesi yapılacaktı.
Ve sonrasında başladı o lanet gün…
Kötüleşti. Öğleden sonra,
Muğla’ya acil gidiş;
Yoğun bakım
Ve ölüm…
Doğduğu günün gecesi,
Hayata gözlerini yumdu…
Akla gelmeyen,
Başa gelmişti…
Dünya gözüyle neleri mi göremedi?
Oğlunun Amerika’da;
Doktor unvanı aldığı töreni göremedi…
Bilim adamı olmuştu,
O Aydın’da fırtınalı gecede doğan çocuk…
Kızının nişanını göremedi,
Düğününü göremedi,
Klinik açtığını göremedi…
Küçük kızının üniversite heyecanını göremedi,
Annesinin, babasının, ağabeyinin, eşinin
Çektiği, gizlediği acıyı göremedi…
Ama sadece dünya gözüyle göremedi…
Biliyoruz hepimiz;
Görüyor bizi,
Adım adım gözlüyor…
İşte o Tülin benim tek kardeşimdi,
Sırdaşımdı,
Beni en çok sevendi,
Beni en çok düşünendi…
Maddi manevi yanımda olandı,
Hiç eleştirmeyendi,
Her kararımı destekleyendi…
Bana akıl fikir verendi…
Kimsenin dedikodusunu yapmazdı, yaptırmazdı…
Birleştiriciydi,
Kendine yapılan her hatayı affederdi,
Kin tutmazdı…
Vicdanı vardı,
Merhameti vardı,
Şefkati vardı…
Becerikliydi, yardımseverdi,
Bir taneydi. Tekti… Pırlantaydı…
Benimde hayata bakışım;
Tülin’den önceden,
Tülin’den sonraya evrildi…
Sanki biraz boş verdim,
Eski hırsım yok…
Eski mücadele gücüm yok…
Olduğu kadar, olmadığı kader diyorum.
O acı günden sonra,
Benim için hiçbir şey eskisi gibi olmadı…
Hiçbir şeyi zorlamıyorum artık…
Uzun vadeli hiçbir planım yok…
Anı yaşıyorum,
Anda mutlu olmaya çalışıyorum…
İki büyük kıymetim var misali;
Biri anam biri babam,
Ve çocuklarım ve tabi ki torunum,
Ve Tülin’den emanet 3 yeğenim…
Sadece ve sadece;
Bunların başına bir şey gelirse yıkılırım,
Gerisi hikaye…
Acıyla yoğurulan,
Mücadeleyle mayalanan bir hayat benimki…
Karımın yoğun bakımda;
Fişinin çekilmesine ailece karar verdik biz…
Var mı yaşayanınız bilmem öyle bir acıyı,
O da muhteşem bir anneydi…
O iki muhteşem anneyi;
Ellerimle bembeyaz kefenlerle,
Toprağa verdim ben…
Yaralarına tuz basmış adamım ben…
Acı mı, o ne ki…
Yumruk acısı mı, o ne ki…
Aşk, ayrılık acısı mı, o ne ki…
Çerez hepsi çerez,
Hem de kalite çerez…
Ne acılar yaşadım ben,
Acılara tutundum ben…
Korku diye bir duygum yok artık…
Tek korkum; yalnız ölmek,
Başka da bir korkum yok…
Evimde yalnız ölmeyeyim,
3 gün sonra bulmasınlar beni,
Kalabalık bir yerde öleyim,
O bana yeter…
1923 TV mi?
Nefes aldığım tek yer,
Kendimi ifade edebildiğim tek yer,
Mutluluk hissi yaşadığım tek yer,
Maskeli baloyu dağıttığım tek yer,
Kötülerin üzerine gidebildiğim tek yer,
Mücadele gücümün depreştiği tek yer…
Yani artık benim tek sığınağım,
1923 TV…
Bu vesileyle,
Bir alıntıyla yazımı bitiriyorum;
Doğurmuş,
Doğurmamış…
Doğurduğunu bağrına basmış,
Doğurduğunu bağrına bile basamamış…
Doğurmadığını bile bağrına basmış,
Kendi anne olan,
Vicdanı anne olan,
Ruhu anne olan…
Bütün kocaman yürekli kadınlara;
Ve bir evlada anne gibi şefkatle sarılabilen,
Adamlara selam olsun…
Gidenler nur olsun,
Kalanlar sağ olsun,
Anneler Gününüz kutlu olsun…